Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Mahir İz Hoca...
İstanbul'un yaz günlerinde, dolunay olduğu zamanlar öğrencileri ile Boğaz'da mehtabı seyreylemek üzere motor gezileri tertip etmiş ve bu buluşmalarda onlarla şiir, edebiyat sohbetleri yapmıştır.
HERKES GİDER GÜZERGAHI
Sıkıştım kaldım gecelere, Yollara, taşlara... Trafik ışıklarına, Elimde bilmem kaçıncı sigara. Ben artık yokum, Yolum yordamım kalemim ucunda. Saatlerimin hepsini kapattım,
Reklam
Yapay Zeka ve Edebiyatın Geleceği- 2. kısım
Bu yazımda yapay zekanın kusursuz olduğu zaman edebiyat dünyasında neler yapabileceğini kendisine sordum. Sorumun içeriği şu şekildeydi: Beta zekaya sahip olduğun zaman neler yapabilirsin? Cevabı direkt kopyala yapıştır yapıyorum. ||||||||||Mükemmel olduğum söylenen bir beta zeka olarak, edebiyat konusunda bir dizi faaliyette
mahbus rûh
"Tanrılar ikimizin bedenini tek ve büyük bir bedenden yaratmışlardı, bu ayrılık da ruhlarımız için ıstıraptan başka bir şey değildi." Bu kısmı okurken aklıma Neşatî'nin bir beyti geldi, kitapta yer almasa da yine de buraya bırakmak istiyorum. Şevkiz ki dem-i bülbül-i şeydâda nihânız Hûnuz ki dil-i gonce-i hamrâda nihânız -Biz çılgınca seven bülbülün sesinde neşe ve böylesine sevilen kırmızı gülün kalbinde gizlenen kan'ız- Kaldı ki bunlar birbirinden ayrı şeyler değildir demek ister. Çünkü tasavvufta seven ve sevilen diye iki ayrı vücut yoktur. Seven, sevilen ve onların her hâli, tek ve mutlak bir varlıkta toplanır, bir tek vücut olurlar. Neşatî'nin beyti ise bu engin felsefeyi dem, hûn, gönül, gonce ve hamrâ kelimelerinin kırmızı renk saltanatiyle tutuşturarak söyler. Aynı şiirde Fransız edibini hayran bırakan mısralar da şunlardır: Etdik o kadar ref'-i teayyün ki Neşatî Âyine-i pür-tâb-ı mücellâda nihânız -Neşatî! Ten kafesinde mahbus rûhumuzu öylesine vücudumuzdan kurtardık, maddî varlığımızdan sıyrılıp, o kadar rûhtan ibaret kaldık ki şimdi parlak cilalı aynalarda bile görünmüyoruz.- Neşatî'nin bahsettiği rûh, Tanrıdan kopup yine Tanrıya dönen, zamanımızca meçhul bir ruhtur. //Nihad Sami Banarlı - Şiir ve Edebiyat Sohbetleri
"Hakîkî inci ile onun sahtesi arasındaki benzerlik gibi,aşkın da gerçeği ve yalancısı ,birbirine çok benzer. Bir çok insanlar,Şeyh Galib'in Hüsn ü Aşk'ı ndaki << huş-rübâ = akıl alıcı>>lara aldanarak duydukları câzibeyi aşk sanıp,onlara değip yandılar;gönüllerini ve ömürlerini bu yolda ziyan ettiler"
Sayfa 104Kitabı okudu
".....kalabalıklar içinde bile sonsuz yalnızlık hisseden ruhları,o elîm kimsesizlikten kurtaran çâredir:Kendisiyle anlaşabildiğiniz ölçüde tabiatten şefkat ve anlayış görürsünüz.Onlara seslendiğiniz ölçüde onlardan da güzel sözler duyarsınız.Sözler ki sevdiklerinizin sizi anlayıp,size söylemesini istediğiniz cümlelerdir.Bir bakımdan şiddetle hislenen tabiat varlıklarında sizin bağrınızdan kopup size gelen ,gönül okşayıcı bir aks-i sedâ gizlidir”
Reklam
Yıllarca Atatürk’ün hizmetinde bulunmuş olan Cemal Granda’nın anılarında da çok ilginç bir bölüm var: Atatürk, Çankaya köşkünde arkadaşlarıyla masa başı sohbetleri yaparken, sürekli olarak müzik çalınmasını istermiş. Bu yüzden de Cemal Granda gramofona sürekli plak yerleştirirmiş. Bir akşam, ne olduğuna bakmadan bir plak çekip çalmaya başlamış. Şiir okuyan gür bir ses doldurmuş odayı. Nâzım’ın o dönemde kaydettiği şiir albümlerinden biriymiş bu. Sofradakiler telaşlanmış, Cemal Granda plağı kaldırmaya çalışmış ama Atatürk “Durun, dinlemek istiyorum!” diyerek onlara engel olmuş. Şiirleri sonuna kadar dinlemiş. Bunların kime ait olduğunu sormuş. “Nâzım Hikmet” demişler. “Şimdi nerede?” demiş. Bursa cezaevinde yattığını söylemişler. Atatürk “Yazık!” demiş, “Acaba gel bizimle devrimimiz için çalış desek kabul eder mi?” Elbette o kadroda bulunan kimse bu isteği yerine getirmek için adım atmamış ve olay unutulup gitmiş.
_Hayat öylesine sürprizlerle doludur ki, sırtındaki küfeyi alır kiminden, elmasları yükler taş yerine. _Onların zırvalara inanmalarının sebebi, cahillikleri. _Sefil egolarının değer ölçüleriyle ölçüp, gerçeğe, güzele ve iyiye ağızlarından salyalar saçarak nutuk çekiyorlar. _Köle tiplerden oluşmuş hiçbir devlet yasayamaz. Köleden doğan yine köle
Dünyada ne kadar sapıklık varsa, aşırılıktan kaynaklanır. Hem fikren, hem bedenen… s.10 İnsanlar da böyledir, muhabbetlerini ifade edemedikleri için ağlarlar. s.19 Dervişlik, günlük hayattan kopmak değildir. s.24 Onun kapasitesi doldurmakla o mükellef, benim kapasitemi doldurmakla ben mükellefim. Hiçbirimizin kapasitesi eşit değildir. Herkes
82 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.